Bir Sami Paşazade Sezai Eseri: "Sergüzeşt" (Yazılı ve Sesli Kitap Özeti)  

Konu : |

samipaşazade sezai

Sami Paşazade Sezai Kimdir:

1860’ta İstanbul’da doğdu. Devrinin önde gelenlerinden Babası Abdurrahman Sami Paşa'nın konağında özel öğrenim gördü. 20 yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti.

1880’de ağabeyi Suphi Paşa'nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektub-i Kalemi'ne memur olarak girdi. Ertesi yıl Londra elçiliği ikinci katipliğine atandı.

İngiltere’de kaldığı 4 yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatını inceledi.

Elçilikteki görevinden İstifa edip İstanbul’a döndü. İstişare Odasına memur oldu. İlk romanı "Sergüzeşt" yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek 1901'de Paris’e gitti Jön Türkler'e katıldı.

Meşrutiyet’in ilanına kadar Paris'te kaldı. İttihat ve Terakki'nin Paris merkezinde görev yaptı. Örgütün yayın organı olan "Şura-yı Ümmet" gazetesinde 2'nci Abdülhamit'in baskıcı rejimini eleştiren yazılar yazdı.

1908’de 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul’a döndü. 1909'da Madrid Büyükelçiliği'ne atandı. Birinci Dünya Savaşı başlayınca Madrid’ten İsviçre’ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. 1921’de emekliye ayrıldı ve İstanbul’a döndü.

Yaşamının son yıllarında kendisine, Büyük Millet Meclisi kararıyla "Hidamat-ı vataniyye tertibinden" maaş bağlandı.

Divan edebiyatına karşı çıkan Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan gibi yazarların etkisiyle Batı edebiyatına yöneldi. Alphonse Daudet'den esinlenerek yazdığı kısa öykülerle Batılı anlamda ilk gerçekçi ürünleri verdi.

1874'te "Kamer" gazetesinde yayınlanan söylev türündeki ilk yazılarıyla adını duyurdu. İlk kitabı 3 perdelik tiyatro oyunu "Şir" 1879'da basıldı. İlk romanı olan ve kendisine büyük ün sağlayan "Sergüzeşt" Türk edebiyatında romantizmden gerçekçiliğe geçişin başarılı örneklerinden biri sayılır.

Sami Paşazade Sezai 26 Nisan 1936’da İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Kitap Özeti:

Evinden ayrılıp bir gemi ile yurdundan uzaklaşan küçük kız, onun gibi başka bir esir kız ile birlikte neresi olduğunu bilmediği bir yere getirilmiştir. Bu kızı bundan sonra birçok sürprizler beklemektedir.

Bu minik kız (henüz bir ismi yoktur), yaşlı fakat zengin bir kadının yanına ona hizmet etmesi amacıyla satılmıştır. Küçük kız burada tam bir esaret hayatı yaşamaktadır. Sürekli olarak buradan nasıl kurtulabileceğinin planlarını yapmaktadır. Bu evin hanımının yanı sıra hanıma hizmet etmekte olan başka bir kadın da kıza baskı yapmaktadır. Bu durum kızı yıpratmakta, zaten çokta umudunun kalmadığı yaşamından onu iyice soyutlamaktadır. Bir gün kız bu evden kaçmayı iyece kafasına yerleştirdiği bir anda, bir gece yarısı evden kaçar. Çevreyi pek tanımadığı için saatlerce yürür ve yorgunluktan bir evin bahçe kapısının önünde yere yığılır.

Sabah olunca evin hizmetlilerinden biri kızı farkeder ve onu içeri almak için yaşlı ev sahibine danışır. O da bunu çok olumlu bir şekilde karşılar ve hemen yardım etmek niyetiyle onu yanına alır. İlk olarak karnı doyurulur, güzel bir uyku çektirilir. Daha sonra kız kendine gelince ona neler olup bittiği sorulur. O da anlatır. Evin hanımı kızın yaşadıklarını duyunca çok üzülür ve ona yardım edeceğini söyler, kız da buna çok sevinir. Evin hanımı ona sahibinden izin alacağını ve artık kendi yanında kalacağını söyler. Bunun için hanımı kızın kaçtığı eve gider. Ve onu yanına almak istediğini söyler. Fakat kadın bunu onur meselesi yaparak kabul etmez. Bundan sonra kız da eski evine geri döner. Bu olay kızı çok etkilemiştir. Çünkü daha önce kaçtığı eve tekrar dönmüştür. Gider gitmez yine hiç hoş olmayan durumlarla karşılaşmıştır.

Günler böyle geçip giderken birgün Mustafa Bey ile karısı borçlarını ödeyebilme adına bir plan yaparlar. Ve kızın satılmasına karar verirler.

Kızın adı, kaçtığı evde hanımın onu çok güzel bulması üzerine ‘dilber’ olarak koyulmuştu. Bundan sonra da ona ‘dilber’ olarak seslenilmeye başlandı. Dilber satılma kararının ardından bir esirciye satıldı. Ve Dilber’in bütün hayatı bu yönde değişti. Dilber bundan sonra belirli bir süre esir hayatı yaşamıştır. Bu süre içinde kendisi gibi esir hayatı yaşayan bir çok kız arkadaşı olmuştur. Onların hayatlarını dinledikçe aslında kendi hayatının o kadar da kötü olmadığının farkına varmıştır. Daha nice insanların kendisi gibi cefa çektiğini anlamıştır. Buradaki kızların çeşitli meziyetleri vardır. Bir tanesi iyi bir şekilde ud çalmakta ve bu nedenle de çoğu yerden çağrılmaktadır. Dilber’de onun gibi ud çalabilmeyi çok istemektedir.

Dilber’e bir gün bir talip çıkmıştır ve Dilber de o eve gitmek zorunda kalmıştır. Zaten onun böyle bir şeyi isteyip istemediği pek önemli de değildir. Önemli olan bir kaç kişinin işinin görülmesidir.

Dilber’in gittiği bu evde ona bir esir gibi değil, bir insan gibi yaklaşılması onu çok etkilemiştir. Evde bir hanımefendi, onun kocası ve onların tek oğlu olan Celal bey bulunmaktadır. Celal bey aynı zamanda bir ressamdır. Yaptığı portrelerle ün kazanmıştır. Dilber’i evde görünce o da çok şaşırmıştır. Çünkü Dilber’i Cleopatra’ya benzetmişti. Celal bey yalnız yaşadığı için kız arkadaşı ya da sevgilisi yoktur. Fakat Dilber’i gördüğü andan itibaren içinde bir sıcaklık duymuştur. İlk zamanlar Dilber Celal Beye bir karşılık vermemiş ancak günler geçtikçe Dilber de ona karşı ilgi duymaya başlayamıştır. Celal Bey Dilber’i boş kaldığı zamanlarda odasına çağırıp onun resimlerini yapmaya başlamıştır. Kimi zaman nü resimlerini de çalışır. Dilber’in bebeksi vücudunu gördüğü zamanlarda daha önce hiç yaşamadığı duyguları tadıyordur.

Ona her baktığında onun daha değişik bir güzelliğini yakalıyordu. Günler geçtikçe Dilber zamanının büyük bir kısmını Celal beyin yanında geçirmeye başlar. Böylelikle Celal beyin Dilber’e olan aşkı da diğer ev halkı tarafından öğrenimiş olur. Bu arada Celal bey açıkça aşkını Dilber’e de belli etmeye başlar. Dilber bu olaya ilk önceleri çok şaşırır. Çünkü böyle bir şeye asla imkan vermez. Bunun nedeni de onun esir kız olmasıdır. Daha sonraları Dilber de Celal beye karşılık vermeye başlar.

Günler geçtikçe onlar aşklarını açık açık yaşamaya başlarlar. Evin bahçesinde yıldızları seyrederler, beraber gezerler. Fakat bu durum Celal beyin annesini oldukça rahatsız eder ve buna karşı bir önlem almak ister. Bu beraberliği bitirmek için Dilber'i Celal beyin evde olmadığı bir zamanda bir esirciye satar. Tabii ki Dilber’in yapacak birşeyi yoktur. Celal bey bütün aramlarına rağmen Dilber'i bulamaz. Bundan sonraki bütün hayatı boyunca o da Dilber de mutlu olamaz.

Bu son olay biçare Dilber'i intihara kadar sürükler. Celal bey’in durumunu gören aileside çok pişman olur yaptıklarından ama artık yapabilecek bir şey yoktur.

buton


100 TEMEL ESER ÖZETLERİ ANA SAYFASI

2 yorum

Yine güzel bir yazı olmuş Muhammed kardeş.
İnternet var da yazılar için zaman bulamıyorum yoksa bende materyal çok bilirsin :)
Geçen Mevlüt vardı, anlatmıştır belki, Topkapı'yı gezdirdik arkadaşıyla birlikte, fotoğraf filan çektirdik, güzel oldu. Bu arada bütün arkadaşlara selam ve sevgiler, insan o ortamdan uzaklaşınca anlıyor ancak ne kadar güzel zamanlarının geçtiğini. Tabi arkadaş ortamı olarak yoksa iş değil :)

Siteyi MSN gibi kullanıyoruz abi ya olsun. Yoğunluktan dolayı ancak bu şekilde konuşabileceğiz herhalde. Allah yardımcın olsun.

Bu arada yorumun için teşekkürler.

Yorum Gönder

haftanın fotoğrafı
yetim
haftanın sözü

Üyelikler



Personal Blogs - BlogCatalog Blog Directory

Add to Technorati Favorites

TopOfBlogs

Web İstatistikleri

Website Statistics
web counter
haftanın videosu
haftanın parçası

İnternette Cinsel İstismara , Şiddete "HAYIR"

Lale

Son Yazılarım

Subscribe Now: Feed Icon

Son Yorumlar